24 Eylül 2010 Cuma

80 - ANNEM BİRTANEM

Yine dizim kanıyor
Suçum yok , inan....
Güle oynaya koşarken
Çelme taktı bana
HAYAT
Nevin Koçoğlu

79 - Satılık Köpek Yavruları‏

İlanının altında küçücük bir çocuğun kafası gözüktü. Çocuk dükkan sahibine sordu;
"Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?"
Dükkan sahibi; "30 dolarla 50 dolar arasında değişiyor fiyatları" dedi.
"Benim 2 dolar 37 sentim var" dedi çocuk, "Bir bakabilir miyim yavrulara?"
Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve kulübeden beş tane yumak halinde yavru çıktı. Yavrulardan biri arkadan geliyordu.
Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret edip sordu;
"Bunun nesi var?"
Dükkan sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve hep sakat kalacağını açıkladı.
Küçük çocuk heyecanlanmıştı. "Ben bu yavruyu satın almak istiyorum."
Dükkan sahibi; "Hayır, o yavruyu satın alman gerekmiyor. Eğer gerçekten istiyorsan, o yavruyu sana bedava veririm." Küçük çocuk birden sinirleniverdi. Dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik bakarak; "Onu bana vermenizi istemiyorum. O da diğer yavrular kadar değerli ve ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim. Aslında, size şimdi 2 dolar 37 sent vereceğim ve geri kalan borcumu da her ay 50 sent olarak tamamlayacağım."
Dükkan sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı; "Bu köpeği gerçekten satın almak istediğini sanmıyorum. Bu yavru hiç bir zaman diğer yavrular gibi koşup, zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak. Bunun üzerine küçük çocuk eğildi, pantolonunu sıvadı ve büyük bir metal parçasının desteklediği sakat bacağını dükkan sahibine gösterip tatlı bir sesle,
"Ben de çok iyi koşamıyorum ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe gereksinimi var" dedi.

23 Eylül 2010 Perşembe

78 - Anlamsız Bir Kalabalık‏

Demek ki bu yüzden yalnız ölürmüş savaşçılar kuru kalabalıklarda.Bu
yüzden yalnızlığına terk edilirmiş gerçekler.Çünkü uyanmak istemeyen
kalabalıkların kabusudur gecenin sessizliğinde ötenler.Belki ileri giden bir
varlıktır bu dengesizlik içinde denge arayanlar.Bu yüzden işte terk edilir
gerçekleri gösterenler.
Çıkarsın sahneye ifade etmek için ifade edilmesi beklenenleri
yetmezsin…Yavaşça süzülürsün beklentiler denizinden.Bürünürsün kendi
benliğine beğenilmezsin…Çünkü karşısında durduğun kalabalık sadece bir
kalabalıktır anlamsızdır.
Aralarında beslendiğin nehirler vardır çoşkulu ve
sessiz.Aralarında yoldaşın vardır hakiki ve saklı…Bilirsin değerini bu
kalabalığın içinde saklı…Düşünürsün onlar neden saklı?Yenilmiş midir bu
kalabalığa?Yoksa anlamış mıdır anlamsızlığı?Onun için mi saklanmıştır
kendi kabuğuna? Bulamazsın…
Çünkü sen aradığını bulmak için çıkmışsındır yola ve bulmadan
dönmeyeceksindir eve.Belki kabuğunda yaşamak yetecektir de
sana.Bilemezsin…Bildiğin bir şey vardır senin “ bildiklerin seni
bilmediklerin bildiklerini güldürür.”. Yine de sitem etmek istersin bu
anlamsız kalabalıklara kabuğunda saklı kalanlara.
Sonra bir şey olur…
Bir sabah kalkarsın düşlerinden uyanırsın gerçeklerine.Bakarsın etrafına
seni saran bu anlamsızlıklar kalabalığına.Anlarsın…Hiçbir savaşın hiçbir
kalabalık için yapılmadığını.Her savaşın kendin için yapıldığını ve hayatın
kalabalıklar arasındaki anlamsızlığını…
Sende çekilirsin kabuğuna…Artık sesinin önemi kalmamıştır senin için
kalabalıklarda yankılanan.Ve önemi kalmamıştır kalabalıkların
gerçeklerini paylaşmayan.Sessizce süzülürsün sessizliğine beslendiğin
nehirler gibi yürüdüğün yollardaki yoldaşlar gibi.Unutulursun kendi
savaşında…
Artık ardında kalan sadece anlamsız bir kalabalıktır işte kendi
gürültüsünde kendine oynayan.
Ve dersin kendi kendine ;
"Hayat anladığın gerçekler kadardır aslında…"

77 - Hatalarımla Herkesten Özür Diliyorum

Hatalar... Bazen can sıkan, bazen can yakan hatalar... Bazen eksilten bazense olası olumlu sonuçları nedeniyle çoğaltan hatalar... Bazen gerip kopartan, bazense gerginlikten sonraki çekimle daha da birleştiren hatalar... Bazen yıkıcı, bazense yapıcı sonuçlara yol açan hatalar...
Hatalar... Bazen kötü niyetli, bazen iyi ...niyetli hatalar... Bazen nefret dolu, bazense sevgi dolu hatalar... Bazen kasıtlı, bazense bilmeden, istemeden yapılan hatalar...
Ömrüm boyunca çok hatalar yaptım, sonuçlarından çok dersler aldım... Bazen azaldım, bazen çoğaldım, çoğalttım... Hatalarımla hayattan koptum yeri gelince, yeri gelince hatalarımla hayata tutundum...
Hayatı öğrendim düşe kalka... Yıka döke... Düşmeden kalkmayı öğrenmek zor...
Yıkmadan yapmayı öğrenmek zor...
Yaşayarak öğreniyor insan... Hataları ve doğruları yaparak öğreniyor hayatı, ve hayata dair herşeyi...
Kendini ve karşısındakileri bu hatalar ve doğrular ile tanıyor, tanıtıyor...
Büyüklüğü kıstas alırsak en ağır hatalarım kendime karşı olanlar olmalıydı aslında... Normal koşullarda beni en çok yıpratanların bunlar olması gerekirdi... Ancak ben karşımdaki kişilere karşı yaptığım hatalarda yıprandım hep... Onlara zarar verme düşüncesi ile, onları kırıp üzme gerçeğiyle acı çektim...
Kendimle savaştım hep, savaş oklarımın yönü hep beni buldu...
Kendime olan tahammülümü en çok bu anlarda yitirdim...
Hatalar... Hatalarım... Özellikle sevdiğim kişilere karşı yaptığım iyi niyetli hatalarım...
Sevdiklerimi üzdüklerim... Destek olayım derken yaraladıklarım. ..
Yanında durayım derken acı verip karşıma aldıklarım...
İyi niyetli hatalarım... Sebepleri en başta sevgim... Sonrasında bazen iyi bazense kötü sonuçlar doğuran empati yeteneğim... Olan olmayan her türlü olasılığı zihnimde ve duygularımda yaratabilme, yaşayabilme özelliğim... Sonrasında bazen o olasılıklar arasında yanlış olanlardan birini seçme ihtimalim...
Empati yeteneğim... İyi niyetli hatalarımın çıkış noktası... Bir anlığına da olsa karşımdaki gibi düşünme, hissetme çabam... Ve sonrasında olasılıklar silsilesinde savruluşum... Çok açılı düşünmeye çalışıp, her açıdan birşeyler alıp ortalamasını bulma ve bunun gerçekliğine inanma yanılgım...
İyi niyetli hatalarım... Karşımdakilere ve hatta bazen 3. kişilere zarar veren hatalarım... Beni en çok kahreden hatalarım... Her defasında sarsıldığım ama sonrasında yeniden, durmadan yaptığım hatalarım...
İstesem de çoğu zaman engelleyemediğ im, çünkü sevgimin getirisi olan hatalarım...
Ömrüm boyunca hatalarımla, özellikle iyi niyetli hatalarımla üzüp yaraladığım herkesten özür diliyorum... Ve inanıyorum ki çoğu bu hataları niye yaptığımı biliyordur.. . Biliyorlardır ki benim sevgim bazen beni bile aşacak şekilde psikopattır.. . Biliyorlardır ki hatalarımın esas sebebi onları kendimden önce tutuşum,
ve yaralasam bile kendimden korumaya çalışıyor oluşumdur...
Benim sevgim anaçtır, hatta psikopattır.. . Bağlanırım ve feci sahiplenici olurum... Bağlandıkça sevgim ve empatim artar... Özellikle dostlarım ailemden biri gibi olur... Bazen böyle iyi niyetli hatalar da yaparım...
Sevgi söz konusu oldu mu herşey mübah olur bende...
Benim sevgimi taşımak zordur, ama taşıyabilene de her zaman açıktır...
Kim mi yazmış bunu?
Ben, sen,o, herhangi biri..
Hatalarıyla çoğalan, büyüyen biri..

22 Eylül 2010 Çarşamba

76 - Hepimiz Hayatın Hamallarıyız‏

Ancak sırtına aldığın yükle bu mesafeyi aşabilirsen,... ücret mevzu bahis oluyor. Aksi olursa, cereme çekiyorsun! Bunu düşünüyordum. Yanımdaki hamalla yola çıktık.
İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği... Diyordum ki içimden "Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!.."
Nitekim, çok geçmeden dedi ki: "Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!. .. "Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!. . "Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini "Sen de dinlen hadi" dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe.Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum. Bir saat kadar sonra yine durdu,oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında...
"Yükünü indirip sen de dinlen", demesine aldırmadım,ona daha çok kızdım... Sonra yine durdu. Bana da "dinlenmemi" söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra "dinlenelim mi" diye sordu, aksi aksi başımı salladım... Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım.. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı. Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım...
Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek; "Hadi kalk, dedi. Bana yaslan.. Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz." Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana.
"Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda... Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait... Halbuki bir yükü "taşımak" bizim işimiz, "altında ezilmek" değil!.. Unutma ki bir yük taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem.
Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma... Akşamları bırak ve hafifle... Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil. Çünkü , yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler var...
Gerçek şu ki, hepimiz şu hayatın hamallarıyız..
Yüklerimizi en doğru şekilde taşımak ve hayatın altında ezilmemek dileklerimle.

75 - Sebepler Ve Ego Senin Dışınızda Geğil‏

Temel neden içinizdedir ama siz her zaman dışarı bakarsınız, her zaman sorarsınız: Beni kim mutsuz ediyor? Benim kızgınlığımın sebebi kim? Ben kim hayata küstürüyor? Ve dışarı bakarsanız göremezsiniz. Sadece gözlerinizi kapayın ve her seferinde içe bakın. Tüm mutsuzluğunuzun, kızgınlığın...ızın, can sıkıntınızın kaynağı sizde, egonuzda gizli.
Ve kaynağı bulursanız, onun ötesine geçmeniz kolaylaşacaktır. Eğer sizin başınıza dert açan şeyin kendi egonuz olduğunu görebilirseniz, ondan kurtulmayı tercih edersiniz çünkü hiç kimse mutsuzluğunun kaynağını anlayacak olduktan sonra onu taşıyamaz. Ve şunu unutmayın ki, egodan vazgeçmeniz için bir neden yoktur.
Ondan vazgeçemezsiniz. Ondan kurtulmaya çalışırsanız, "Alçak gönüllü oldum" diyen, daha zor fark edilen türden bir egonuz olacaktır. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Bu kendini gizleyen bir egodur ama ölü değildir. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Alçak gönüllü olmayı kimse deneyemez, ve kimse kendi çabasıyla alçak gönüllülüğü yaratamaz, asla!
Ego ortadan kaybolunca, alçak gönüllülük size gelir. O yaratılan bir şey değildir. O gerçek merkezin gölgesidir. Ve gerçekten alçak gönüllü bir adam ne alçak gönüllüdür ne de bencil. O sadece basittir. Hatta alçak gönüllü olduğunun bile farkında değildir. Eğer alçak gönüllü olduğunuzun farkındaysanız, orada ego vardır. Alçak gönüllü kimselere bakın.
Kendilerinin gerçekten alçak gönüllü olduğunu düşünen milyonlarca insan vardır. Yerlere kadar eğilirler, ama izleyin onları en sofistike egoistlerdir onlar. Artık onların besinlerinin kaynağı alçak gönüllüktür. "Ben alçak gönüllüyüm" derler ve sonra da size bakıp sizin onları takdir etmenizi beklerler. Sizin onlara "Sen gerçekten alçak gönüllüsün" demenizi isterler.
"Aslında sen dünyanın en alçak gönüllü kişisisin; hiç kimse senin kadar alçak gönüllü değil". Sonra da yüzlerine gelen gülümsemeye bakın. Ego nedir? Ego "Kimse benim gibi değil" diyen bir hiyerarşidir. Alçak gönüllülükle kendisini besleyebilir. "Kimse benim gibi değil, ben en alçak gönüllü kişiyim"
Zamanın birinde: Sabahleyin hava henüz aydınlanmamışken fakir bir dilenci caminin birinde dua etmekteydi. Kutsal bir gündü ve o dua edip şöyle diyordu, "Ben bir hiçim. Ben fakirlerin en fakiriyim, günahkârların en büyüğüyüm" Birden. bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunu fark etti. Adam ülkenin imparatoruydu ve bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunun farkında değildi - karanlıktı ve imparator da, "Ben bir hiçim. Kimse değilim. Sadece kapındaki bir dilenciyim" diyordu. Başka birisinin daha aynı şeyleri söylediğini duyduğunda imparator dedi ki, "Durun! Beni geçmeye çalışan da kim? Sen kimsin? Bir imparator 'bir hiç olduğunu' söylerken, onun önünde aynı şeyi söylemeye nasıl cesaret edersin?"
İşte ego böyle çalışır. Çok zor fark edilir. Onun çalışması çok kurnazca ve derindendir, çok çok uyanık olmalısınız, ancak o zaman onu görebilirsiniz. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Yalnızca tüm mutsuzlukların, acıların ego yoluyla geldiğini görmeye çalışın.