Erkeğin elinde tuttuğu ve ta çocukluğundan beri tanıdığı ayrıcalık şudur: insan olma eğilimi, erkeklik yazgısıyla çatışmamaktadır. Erkeklik organıyla aşkınlık özdeş sayıldığı için, toplumsal ya da zihinsel başarılar ona erkekçe bir etki gücü sağlamaktadır. Varlığı birkaç parçaya bölünmemiştir. Oysa kadından, kadın olabilme üzerine ken...dini hem bir nesne hem de bir av haline getirmesi, yani yüce, egemen bir varlık olma hakkından vazgeçmesi istenmektedir. Erkeğin boyunduruğundan kurtulmuş kadının durumundaki başlıca çelişme budur. Varlığını sakatlamamak istemediği için, kadınlık rolünü benimsemeye yanaşmamaktadır. Oysa kadınlığını reddetmek de varlığını sakatlamaktır. Erkek, cinsi erkek olan bir insanî varlıktır; kadın aynı biçimde cinselliğini kabul etmiş insanî bir varlık olduğu an erkeğe eşit, eksiksiz bir birey olabilir. Kadınlığından vazgeçmek, insanlığın bir yanından vazgeçmesi demektir. Kadın düşmanları, kafalı kadınların “kendilerini ihmal ettiklerini” söylerler; oysa bunu onlara kendileri salık vermiştir. Bizlerle eşit olmak istiyorsanız, yüzünüzü, gözünüzü, tırnaklarınızı boyamaktan vazgeçin demişlerdir. Gerçekte bu öğüt tepeden tırnağa saçmadır. Kadınlık dediğimiz şey, tören ve modalarla yapay bir biçimde belirlendiği için, kadına dışarıdan zorla kabul ettirilmektedir, öyle ki kadınlık ölçüsü en zıt uçları birleştirecek biçimde gelişip erkeklerinkine iyiden iyiye yaklaşmaktadır. (…)
(…) İnsanoğlu, herkesçe kabul edilmiş yasaların dışına çıktığı an bir başkaldırıcı haline gelir. Göz çağırıcı biçimde giyinen kadın, alçakgönüllü bir tavırla, yalnızca beğenisine ayak uydurduğunu söylerken yalan atmaktadır; salt keyfine göre giyinmenin aşağılayıcı olduğunu çok iyi bilmektedir. Buna karşılık, çarpıcı bir görünüş almaktan kaçınan kadın da, genel kurallara uymaktadır. Gerçekten etkili eylemi dile getiremiyorsa, herkese meydan okumak, herkesten başka olmaya özenmek, son derece yanlış bir hesaptır: insan o zaman umduğundan daha çok vakit ve güç harcar. Herkesin dikkatini üstüne çekmek, toplum içindeki değerini düşürmek istemeyen kadın, kadınca yaşamalıdır: çoğu kez meslekî başarısı bile buna bağlıdır. Ancak erkek için uyumculuk (conformisme) son derece doğal olduğu halde -bütün âdetler, özerk ve etkin birey olarak onun ihtiyaçlarına göre ayarlanmıştır çünkü- tıpkı onun gibi bir özne, bir etkinlik olan kadının, kendisini edilgenliğe mahkûm eden bir dünyada akıntıya kapılıp gitmesi gerekmektedir. Bu, öylesine ağır bir köleliktir ki, kadın dünyası içine kapatılan kadınların, bu dünyanın önemini alabildiğine abartmışları: süslenmeyi, ev işini son derece güç sanatlar haline getirmişlerdir. Erkeğin giyimine kuşamına özenmesi gerekmez; bu giysiler rahat, etkin, yaşama uygundurlar, bin bir titizlikle seçilmeleri zorunlu değildir; kişiliğin küçük bir parçasıdırlar, o kadar: ayrıca hiç kimse erkekten üstüne başına bakmasını istemez; iyi yürekli ya da ücretli bir kadın onu bu yükten kurtarmaktadır. Kadınsa, dışardan bakan gözlerin, kılık kıyafetiyle kişiliğini birbirinden ayırmadıklarını bilmektedir: giyim kuşamına göre yargılanmakta, sayılmakta ve arzulanmaktadır. Giysileri daha başından yarı kötürüm etmiştir onu ve çağlar boyunca hep böyle dayanıksız olagelmiştir.
Simone De Beauvoir / Kadın (İkinci Cins)