31 Ekim 2011 Pazartesi

33 - Kadın dünyası içine kapatılan kadınlar...


Erkeğin elinde tuttuğu ve ta çocukluğundan beri tanıdığı ayrıcalık şudur: insan olma eğilimi, erkeklik yazgısıyla çatışmamaktadır. Erkeklik organıyla aşkınlık özdeş sayıldığı için, toplumsal ya da zihinsel başarılar ona erkekçe bir etki gücü sağlamaktadır. Varlığı birkaç parçaya bölünmemiştir. Oysa kadından, kadın olabilme üzerine ken...dini hem bir nesne hem de bir av haline getirmesi, yani yüce, egemen bir varlık olma hakkından vazgeçmesi istenmektedir. Erkeğin boyunduruğundan kurtulmuş kadının durumundaki başlıca çelişme budur. Varlığını sakatlamamak istemediği için, kadınlık rolünü benimsemeye yanaşmamaktadır. Oysa kadınlığını reddetmek de varlığını sakatlamaktır. Erkek, cinsi erkek olan bir insanî varlıktır; kadın aynı biçimde cinselliğini kabul etmiş insanî bir varlık olduğu an erkeğe eşit, eksiksiz bir birey olabilir. Kadınlığından vazgeçmek, insanlığın bir yanından vazgeçmesi demektir. Kadın düşmanları, kafalı kadınların “kendilerini ihmal ettiklerini” söylerler; oysa bunu onlara kendileri salık vermiştir. Bizlerle eşit olmak istiyorsanız, yüzünüzü, gözünüzü, tırnaklarınızı boyamaktan vazgeçin demişlerdir. Gerçekte bu öğüt tepeden tırnağa saçmadır. Kadınlık dediğimiz şey, tören ve modalarla yapay bir biçimde belirlendiği için, kadına dışarıdan zorla kabul ettirilmektedir, öyle ki kadınlık ölçüsü en zıt uçları birleştirecek biçimde gelişip erkeklerinkine iyiden iyiye yaklaşmaktadır. (…)
(…) İnsanoğlu, herkesçe kabul edilmiş yasaların dışına çıktığı an bir başkaldırıcı haline gelir. Göz çağırıcı biçimde giyinen kadın, alçakgönüllü bir tavırla, yalnızca beğenisine ayak uydurduğunu söylerken yalan atmaktadır; salt keyfine göre giyinmenin aşağılayıcı olduğunu çok iyi bilmektedir. Buna karşılık, çarpıcı bir görünüş almaktan kaçınan kadın da, genel kurallara uymaktadır. Gerçekten etkili eylemi dile getiremiyorsa, herkese meydan okumak, herkesten başka olmaya özenmek, son derece yanlış bir hesaptır: insan o zaman umduğundan daha çok vakit ve güç harcar. Herkesin dikkatini üstüne çekmek, toplum içindeki değerini düşürmek istemeyen kadın, kadınca yaşamalıdır: çoğu kez meslekî başarısı bile buna bağlıdır. Ancak erkek için uyumculuk (conformisme) son derece doğal olduğu halde -bütün âdetler, özerk ve etkin birey olarak onun ihtiyaçlarına göre ayarlanmıştır çünkü- tıpkı onun gibi bir özne, bir etkinlik olan kadının, kendisini edilgenliğe mahkûm eden bir dünyada akıntıya kapılıp gitmesi gerekmektedir. Bu, öylesine ağır bir köleliktir ki, kadın dünyası içine kapatılan kadınların, bu dünyanın önemini alabildiğine abartmışları: süslenmeyi, ev işini son derece güç sanatlar haline getirmişlerdir. Erkeğin giyimine kuşamına özenmesi gerekmez; bu giysiler rahat, etkin, yaşama uygundurlar, bin bir titizlikle seçilmeleri zorunlu değildir; kişiliğin küçük bir parçasıdırlar, o kadar: ayrıca hiç kimse erkekten üstüne başına bakmasını istemez; iyi yürekli ya da ücretli bir kadın onu bu yükten kurtarmaktadır. Kadınsa, dışardan bakan gözlerin, kılık kıyafetiyle kişiliğini birbirinden ayırmadıklarını bilmektedir: giyim kuşamına göre yargılanmakta, sayılmakta ve arzulanmaktadır. Giysileri daha başından yarı kötürüm etmiştir onu ve çağlar boyunca hep böyle dayanıksız olagelmiştir.
Simone De Beauvoir  /  Kadın (İkinci Cins)

28 Ekim 2011 Cuma

31 - Az unutup çok hatırlayan delirir.


Hiç unutmayıp hep hatırlayan delirtir.
Toplum kişiliklerle olur, kişilerle değil.
Yanıtlarından önce soruları bağlar kişiyi.
Alışmak, ölümün en küçük ama en sürekli ve en tehlikeli bir parçasıdır.
İnsan, doyduktan sonra da yiyen tek yaratıktır.
Kişilerin geldikleri yer, toplumların gittikleri yön önemlidir.
Bilmiyorum demesini de biliyorsan yanıtlayamayacağın soru yoktur.
(Aforizmalar)

Özdemir Asaf / Felsefi Derinlikler

Felsefe Kulübü

 
 

30 - Aşk.. bir kac dakikalık güneş tutulmasına benzer..

29 - Anladım ki yalnızlık görünen değil görünmeyen de imiş..Anladım ki yakınlık mesafede değil yürekte imiş..

28 - Birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.

-Arthur Schopenhauer-

27 - DÜŞÜNCELER / Epiktetos


‎''Sana senden gelmemiş olan hususiyetlerle asla övünme. Bir at, gururla:"ben güz...elim" dese buna tahammül edilebilir. Fakat sen böbürlenerek "güzel bir atım var!" dersen bilki güzel bir ata sahip olmakla övünüyorsun. Bunda sana ait olan nedir? hayalgücünü kullanman! bunun için muhayyileni kullanırken tabiatı kolla. İşte o zaman kendindeki meziyetle övünebilirsin.

Felsefe Kulübü

26 - Usta ölmeden bana bir oyun öğret, İnsan olayım.

25 - İnsanlar gider şarkıları kalır


şarkılar var uzun
yüzyıllar dolanır
şarkılar v...
ar kısa
söylendiği yerde kalır
şarkılar var benim şarkılarım
söyletmezler içimde kalır.
Edebiyat kulübü

24 - ‎Çirkin kadın yoktur,


 
Güzel görünmesini bilmeyen kadın vardır.
Kötü çocuk yoktur, kötü terbiye edilmiş çocuk vardır.
Şefkatsiz insan yoktur, annesiz insan vardır.
Başarısız insan yoktur, pes eden insan vardır.
İhtiyaç yoktur, istek vardır.
Fakirlik yoktur, doyumsuzluk vardır.
Suda boğulmak yoktur, yanlış gemide bulunmak vardır...''
Tolstoy

 

24 Ekim 2011 Pazartesi

23 - Örgü Baharatı...

Örgü bildiğiniz gibi (0) ve (1) den oluşuyor secme hakkınız olsa idi hangisini secerdiniz sıfır mı birimi sanırım tabiki (1) ri isterdik (0) çûnkû sempati taşımıyor kim sıfırı isterki ama bir gercek var ki bir numarada olsak ve istesek o sıfırıda hayatımıza katmamız gerekecek çünkü hayatörgüsü (0) ve (1)den ibaret, hayat ba böyle birşey, önemli olan (0)ve(1)leri bir denge sağlamaktır o zaman yaşam baharatlanır.


22 - Dış etkenlere bağlıysanız, Hayatınız hiçbir zaman düzene girmez.

21 - Sağlam bir karaktere sahip ol, yoksa hayatın Lamel düşürür.

20 - ÖRGÜ YA SIFIR YADA BİR DİR

Örgüde sevdiğim şudur: ya (0) yada (1) ile tanımlanır sistemde ortası yoktur yani (evet) (hayır) dır nayır bulunmaz. Örgü net sözlerle konuşur hata kabul etmez her nokta bilinçli önem taşır
unutulan her nokta dokumada yüzünüzü kızartır (tabi ki o yüz varsa) dikkatsizliği, bilinçsizliği, özel hayatınızın problemlerini, kabul etmez keskin bıçaktır af etmez, iki alternatifiniz vardır ya (0) yada (1) dir, hayatınızda bunu çözdüğünüzde sağlam bir karaktere sahip olacaksınız çünkü yaşam tarzınızda orta çizgi olmayacaktır ya evet ya hayır dır kararlılık belirleyecektir.
Hayatınızı bu şekilde belirlerseniz atığınız her adım ve koyduğunuz her nokta şahsiyetinizi olgunlaştıracaktır artık ortası yoktur yüzmeyeceksinizdir tutunacak şahsiyet taşıyan bir dalınız olacaktır, örgü disiplinini ve ruhunu anlayan yoluna devam anlamayan geçmiş olsun der ve devam etmeye bir anlamı yoktur, çünkü örgü senden saygı bekler saygın yoksa ondanda bekleme.
Hepinize iyi Örgüler.

 

23 Ekim 2011 Pazar

19 - Koyvermek

Ne olmadığınızı bulup,
onları terk etme cesaretini göstermektir.

18 - Onsuz yaşayamayacağınızı zannettiğiniz bir şeyi koyverip saldığınızda,

Tek kaybedeceğiniz şey, korkunun kendisidir.

17 - Gerçek özgürlük kendini tuzağa düşmüş hisseden benliğin yokluğudur,

Yoksa kendini özgür kılmak için benliğin ihtiyaç duyduğu tuzağa düşmüşlükler değildir.


16 - Herkes kendi şahsi sorunlarını çözse bu dünya iğleşir.

15 - Kendinizi başkalarına sürekli olarak nasıl onaylatacağınızı yerine.

Şu soruyu sorun, gerçekte ben ne istiyorum, Sanal sahte gülücüklerimi yoksa sakin bir şekilde kendime ait bir yaşamı sürdürmeyi mi? Ben sakinliği seçtim ruh sevginin güçü orda bulunduğunu öğrendim, Benim için Pastanın yüzde ücü önemli, yüzde doksan yedisi önemsiz olduğunu biliyorum ve hayatıma girmesine izin vermiyorum, bunu biraz olgunlaşmış güçlü karektere bağlıyorum, kendi doğru yolumu çözme ilerlemesine sağlıyor.
Hayat: oy nuyan bir kedi kuyruğa benzer, kovalar kuyruk senden kacar, yaşın ilerler hayat oyununu bırakırsın hayatın gerçeklerle yoluna yürümeye başlarsın kuyruk seni takip eder.
Hepinize güzel bir gün diliyorum.
 
 

14 - Düş kırıklıklarınızı düzeltilmesi gereken bir dış kaynağa bağlamak yerine

Kendi iç kaynağa araştır, araştıramıyorsan kendini tanımıyorsun demektir, kendini tanımı yan insan bu hayat ta tutunamaz ve başkalarına eziyet ederek gırtlaklarına yapışarak tutunmaya çalışır, buna izin verenler daha da vahimdir onlar hem karşısındaki hemde kendini tanımamıştır ve onlarda uçurum dan atlamaya mecburdur.

9 Ekim 2011 Pazar

07 - BEN KİM MİYİM???

duymasını bilene SES..
çekmesini bilene NEFES..
gitmesini bilene HEDEF,im..
değerimi bilene SEDEF..
yaşamasını bilene HAYAT..
sevmesini bilene YÜREK..
yüreğini sunmasını bilene KIYMET...
savaşmasını bilene ZAFER,im...

06 - Bazen bazı şeyleri söylemeye hakkım var..


Diyorum, ama söylersem karşımdakine haksızlık olacak, susuyorum. Yine bazen söyleyeceklerimi karşımdakinin duyma ve bilme hakkının var olduğunu görüyorum, ama bu kez bakıyorum benim söylemeye hakkım yok, yine susuyorum. Ancak gördüm ki olgun ruhlar, sözcükler olmadan da
duyuyorlar, anlıyorlar, konuşuyorlar ve paylaşıyorlar..


05 - UYMADIM HAYATIMIN İMLA KURALLARINA


Üç noktalar(...)Soru işaretleri (?)
Ünlemler (!)
Belki de sadece nokta (.)

Ardarda virgüller (,)
İç i...çe parantezler (())
Tırnak içinde konuşmalar (“”)
Açıklama yapmaya izin vermeyen iki noktalar (
Nedenleri açıklamaya çalışan noktalı virgüller (;)
Kesme işaretleri ( ‘ )
Büyük harfler
Küçük harfler
Şahıslar
Haller
Kısaltmalar
Vs vs vs'ler.....

Yazarken dikkat etmediğim imla kuralları hayatımın en uzun cümlesine gelip yerleşmişler.
Bunu seni düşündükçe anladım, senin hayatımın en uzun zamanına gelip yerleşmenle.

İşte o zaman koydum sonunu senin anlamanı istediğim cümlelerimin sonuna üç noktayı...
Sana soramadığım soruların sonuna soru işaretlerini?
Sevinçlerimin arkasına koyduğum ünlemleri, süprizlerine şaşırıp koymayı ne çok isterdim.
Sen konuşmalarının bitimine ise sadece nokta koydun.
Kendimi anlatırken virgülleri koydum,
Detaylarda parantezleri açtım,
Kendimi savunuşlarımda tırnakları.
İzin vermediğin açıklamalarımda iki noktayı sevgili yaptım,
Nedenleri sorduğumda noktayla virgülü koyamadın üst üste sen.
Ben her senin adını andığımda kesme işareti ile ayırdım adından kıskandığım ekleri.
SENİ SEVİYORUM yazdım büyük harflerle!
Küçük harfe bile razıydım “bende seni” deseydin?
Onlar, bunlar, şunlar ilgilendirmedi hiç beni
Sadece ben, sen, bizdik.
Senden önce ve senden sonraydı benim eklerim, senin -den halindi en çok sevdiğim
Cesaret edemeyip yırtık bir kağıda yazdığım ise sadece sçs idi. Kısalmak yakışmadı sevgimi ifade etmeye.
Ve sana olan herşeyi yine vs vs ile geçiştirdiğim bu yazıda hiç bir noktalama işaretine uymadım sadece sonuna koyabiliyorum noktayı, tıpkı senin söylemek isteyipte söyleyemediklerinde koyduğun nokta gibi.


04 - "Bir yerde bir eksik var"

Asil eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asil eksiklik,çareyi baskasınd...a aramaktı. Hayatin matematiği farklı; iki yarimi toplayınca bir etmiyor. insan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor. önce yalnızdık. 9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya ağlayarak geldik. Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi. Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildiğimiz anda, içimizi kemiren, kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik: Bir yerde bir eksik var. Korktuk. "Bunun sebebi ne?" diye sorduk kendimize. Cevabi yapıştırdık: "Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var. O yüzden eksiklik hissediyoruz." Peki, neye sahip olmamız gerekiyor? çocukken, "yaşımız küçük" diye düşündük. Her istediğimizi yapamıyoruz. Kurallar, yasaklar var. Büyüyünce her şey yoluna girecek.

Büyüdükçe Bir şey değişmedi. Yine huzursuzduk. içimizden bir ses ayni sözcükleri fısıldıyordu: "Bir eksik var." Kafamız karıştı. Nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan? Nasıl geçecek bu?

Aklımıza yeni cevaplar geldi: Okulu bitirince geçecek. İşe girince geçecek. Para kazanınca geçecek. Tatile gidince geçecek. Okulu bitirdik. Diploma aldık. ise girdik. Kartvizit aldık. Çalıştık.Para kazandık. Taşındık. Araba aldık. Çalıştık. Eve yeni eşyalar aldık. Tatile gittik. Dans ettik. Terfi ettik. Kartviziti değiştirdik. Daha çok çalıştık. Daha çok para kazandık. Çalıştık.Çalıştık.

Geçmedi. "Bir yerde bir eksik var" hissi, hala orada duruyordu. Bu sefer de "Sevgilimiz olunca geçecek" dedik. "Yalnızlığımız sona erince bu illetten kurtulacağız." Beklemeye başladık. Derken, biri cıktı karşımıza. aşık güzel, daha akilli biri. Hesap cüzdanları, kartvizitler, hatta ilaçlar bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı.

Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi ve hayranlık gördük. Sevgilimizin gözlerinde Tanrı' yı gördük. Işığı gördük. "Tünelin ucundaki ışık bu olmalı" diye düşündük "kurtulduk."

Sonra bir gün, daha dun bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi. Simdi her yer bomboş. Simdi tekrar yalnızız. Başladığımız yere donduk. Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık. Halbuki her şeyi denedik, her yere baktık.

Öyle mi?

Bakmadığımız bir yer kaldı. İçimize bakmadık.Eksik parçayı dışarıda aradık ama içimizde saklı olabileceğini akil etmedik. Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi sevmedik. Şaşıracak bir şey yok, tabi ki sevmedik. Kendimizi sevsek bu kadar koşturur muyduk? Canimiz yanmasın diye duvarların ardına saklanır miydik? Kendimizi bos sanıp doldurmaya uğraşır miydik? Terk edilmekten korkar miydik? Asil eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti. Asil

eksiklik, çareyi başkasında aramaktı. Hayatin matematiği farklı; iki yarimi toplayınca bir etmiyor. İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor. "Herkes beni sevsin" diye uğrasınca kimse gerçekten sevmiyor, herkes sevgisine şart koyuyor, sinir koyuyor. Oysa "kendime duyduğum sevgi bana yeter" diye düşününce, kendimizi olduğumuz gibi kabullenince yarim tamamlanıyor. Her şey bir oluyor. iste o zaman perde aralanıyor. Acı diniyor.

iste o zaman başka 'bir' ile bir araya gelerek, hesabin kitabin, korkunun kaygının hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine, gerçek bir sevgi yaratılabiliyor.


CAN DÜNDAR

03 - Kavanoz ve 2 Fincan Kahve...

Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman mayonez kavanozu ve 2 Fincan Kahveyi hatırlayınız!


Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar;

Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler, Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da 'evet' doldu derler, profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.
Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur.


Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde 'evet' derler.

Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek 'eveet' Diyerek;
Ben 'Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım' Der.

Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir.

Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs.Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.'Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız...' diye, anlatmaya devam eder, 'çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz.Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır . .

Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur.

Bu Ara Bir öğrenci sorar; 'Peki, O iki fincan kahve nedir?'
Profesör gülerek: 'Bu soruyu bekliyordum, Hayatınız ne Kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan Kahve içecek kadar yer vardır !!!'


02 - Her rüzgâr savuracak bir toz bulur.

Her hayal yaşanacak bir can bulur...
Her düş gerçekleşecek bir umut bulur...
Kolay bulunmayan tek şey (Bilinmeyen)

güzel bir dostluktur...

01 - Zaman Herşeyin İlacı..

Zaman diyorlar herşeyin ilacı zaman acımasız diye isim taktıkları zamanı bana ilaç olarak veriyolar bu acımasız ilacı kullanmak bana ağır gelmeyecekte sensizlik yüreğime ağır gelicek ….