Bir mikron ipek uzun ince bir yoldayım... biliyorum onun ne kadar değerli olduğunu inciltmemem kirletmemem lazım ve biliyorumki o koparsa düşerim ölürüm..... bu yorgun halimle ona zarar vermemeye özen gösteriyorum... ama biliyorumki bir gün kopacak hayat ne kadar acımasız olsada ve ben her seferin de aya kalkdıysam bu sefer kalkmıyacağım ve mutlu huzur dolu son DOKUM o beyaz Kefen olacak...
26 Temmuz 2011 Salı
04 -HASAN IŞIK DOĞUM GÜNÜ KUTLAMASI
Sen bana neleri öğrettiğini biliyor musun?
İnsanın terk edildiğinde değil, unutul...duğunda yalnızlaştığını ve unutulmanın insanoğluna verilmiş en büyük ceza olduğunu… insanı asıl yalnızlaştıranın, uzağındayken unutulmak değil, yakınındayken hatırlanmamak olduğunu…
Sen bana neleri öğrettiğini biliyor musun?
Başkalarının gözlerindeki ışığı görebilmemiz için, önce kendi gözlerimizdeki karanlığı aydınlatmamız gerektiğini. Ön yargıların insan ruhunun felçli yanı olduğunu. En çok önyargı sahibi insanların, "benim kesinlikle önyargılarım yoktur!" diyen insanlar olduğunu… yanılgı, yenilgi ve pişmanlık doğurduğunu… özgün düşünceye pranga vurduğunu… insanın kendinden ne kadar eminse, yanılmaya da o kadar yatkın olduğunu ve insanları yargılamanın, onları sevmeye engel olduğunu…
Ama en çok; insanın, tanrının kendisine bahşettiği mükemmelliği bozmayacak kadar mükemmel olmadığını öğrettin…
Rüyalarında ve masallarında başka başka hayal dünyalarının tadını çıkaranlar, bunun bedelini uyandıklarında hala aynı dünyada olmanın tahammül edilemez hafifliği ile öder...
İYİ Kİ VARSIN DİYEBİLİDİĞİM DOSTLARIM İLE BİRLİKTE TEKSTİL SEVDASINI YAŞAMAKTAN KIVANÇ DUYYORUM. "DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN" SİZİ GURURLA SELAMLIYORUM..
Teşekkürler Hamdi Abi /Hasan IŞIK/
İnsanın terk edildiğinde değil, unutul...duğunda yalnızlaştığını ve unutulmanın insanoğluna verilmiş en büyük ceza olduğunu… insanı asıl yalnızlaştıranın, uzağındayken unutulmak değil, yakınındayken hatırlanmamak olduğunu…
Sen bana neleri öğrettiğini biliyor musun?
Başkalarının gözlerindeki ışığı görebilmemiz için, önce kendi gözlerimizdeki karanlığı aydınlatmamız gerektiğini. Ön yargıların insan ruhunun felçli yanı olduğunu. En çok önyargı sahibi insanların, "benim kesinlikle önyargılarım yoktur!" diyen insanlar olduğunu… yanılgı, yenilgi ve pişmanlık doğurduğunu… özgün düşünceye pranga vurduğunu… insanın kendinden ne kadar eminse, yanılmaya da o kadar yatkın olduğunu ve insanları yargılamanın, onları sevmeye engel olduğunu…
Ama en çok; insanın, tanrının kendisine bahşettiği mükemmelliği bozmayacak kadar mükemmel olmadığını öğrettin…
Rüyalarında ve masallarında başka başka hayal dünyalarının tadını çıkaranlar, bunun bedelini uyandıklarında hala aynı dünyada olmanın tahammül edilemez hafifliği ile öder...
İYİ Kİ VARSIN DİYEBİLİDİĞİM DOSTLARIM İLE BİRLİKTE TEKSTİL SEVDASINI YAŞAMAKTAN KIVANÇ DUYYORUM. "DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN" SİZİ GURURLA SELAMLIYORUM..
Teşekkürler Hamdi Abi /Hasan IŞIK/
3 Temmuz 2011 Pazar
03 - Her Tekstil Yaşadığı Aşk İle Şekillenir.
Her Örgü bulunduğu kalbin şeklini alır.'
Ve her Bilgi ve Tecrübe yaşadığı aşk kadar şekillenir.
Tekstil aşkı önce gözde başlasa da bilinçtir örgüleri güzelleştirip değiştiren. Evet sahibinde saklı her cözgü ve atkı aşkı değiştirir her şeyi. Önce sahibini değiştirir. Sonra sahibinin gözünden bütün dünyayı ve keşfeder kendini. Çünkü tekstil yüreğinin aynası billurdandır. Hataların günahların sıkıntıların yok olduğu billurdan. Yaratıcı güzelliğin katmerleşip merhametin hükmünde dalgalandığı bir yerdir yüreğimiz ve aşkımız.
Evet sahibinde saklı olan her kutsal tecrübe değiştirir her şeyi. Önce bir güzelin resmi düşer bilincin sudan berrak yüzüne. O Desen değiştirir idrakın her türlü kıvrımını ve cızgısını. O Desenden önce ve o Desenden sonra vardır hayatın.. ve o hayatın mimarı sizsinizdir huzur kaplar içini.. bir sigara yakarsınız arkaya yaslanırsınız ve artık paylaşmaya hazırsınızdır. Bilinç ve Tecrübe insanı olgunlaştırır ve karaktere bağımlı dünya la paylaşmaya hazırdır.. Meslek dalında korkak kendine güven olmayan ve eksik bilmeyen insan saklar bilmediklerini..
Bilen saklamaz ve her zaman paylaşır.
02 - Bazen Düşünceler Izdırap Halini Alıyor
Herşeyden...Herkezden uzakda seslerin konuşulanların yankılanmadığı, sadece sessizliğin hakim olduğu... dalga seslerinin ruhumu okşadığı ve gözlerimi açtığımda karşımda eşsiz güzellikler görmeyi herzamankindan cok daha fazla istiyorum...
Ama...İşte amalar varya, ne yazıkki herşey düşüncelerde hayallerde kalmak zorunda..
Bir adım ne ileri nede geriye gidebeliyor insan.. Olduğun yerde kalakalmak...
Ne yapacağını bilememenin nekadar zor olduğunu gördüm... Artık okadar zorki ayakta durabilmeyi başarmak.. Bazen düşünceler ızdırap halini alıyor ve oyunlar işkenceye dönüyor.
01 - Ona Buna Kulak Vermeye Bir Son Ver..
Çok hızlı yaşarsın, yavaş git derler.
Yavaş yaşarsın, ölü gibisin derler.
Orta halli yaşarsın, monotonsun derler.
Gülersin, ne gülüyo bu deli gibi derler.
Ağlarsın, bunalım derler.Susar dinlersin,dilini mi yuttun derler.
Konuşursun, sus bi artık derler.
Çalışırsın, amele derler.
Yatarsın, beleşçi derler.
Kısacası derler de derler...
Yavaş yaşarsın, ölü gibisin derler.
Orta halli yaşarsın, monotonsun derler.
Gülersin, ne gülüyo bu deli gibi derler.
Ağlarsın, bunalım derler.Susar dinlersin,dilini mi yuttun derler.
Konuşursun, sus bi artık derler.
Çalışırsın, amele derler.
Yatarsın, beleşçi derler.
Kısacası derler de derler...
27 Haziran 2011 Pazartesi
26 Haziran 2011 Pazar
08 - Kuşburnum
Derler bana sevme,sen sevince kayboluyorsun.. Nereden bilsinler ki karanlıkta kaybolsamda sen hep benim oluyorsun.. Benim sevmelerim,yine sende son buluyor.Kime nereye gitsem.. Ey sevgili,ne güzel kendini bulduruyorsun..
/ışık'h//
Tekstile dair yaşanan övgülü abartılar, Aşk'a Sen Kala
23 Haziran 2011 Perşembe
07 - Herkes Bir Arayış İçinde, Ama Hiç Kimse Ne Aradığını Bilmiyor.
Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.
Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.
Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.
Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.
Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
Can Dündar ...
20 Haziran 2011 Pazartesi
06 - Tekstilin bundan bile haberi yoktu..
Merak ediyorum, (Türk Tekstili) Ben ruhumla tekstilden ayrıldıkdan sonra ne değişti öretiminde istediğin gibi mi geçti zaman, Hiç sanmam.. Belki, birkaç kişinin gönlü oldu ama.. Ya sen, Tekstil sen neler hissettin.. Ben o cehennem gibi ruh ayrılığı noktalarken, kaç günde hazmettin, sanıyorum hiç bir zaman, sen cünkü o haçme sayip deyilsin.. Üretimin hafifledi belki o günlerden sonra ama Eskisi kadar da gülemedin değil mi.. Bir süre sahte kahkahalar dolaştı sahte yüzünde.. Söyle, kaybettiğin kadar değerli olan ne kazandın..? Ne değişti ki benden sonra.. Ben gittikten sonra, bir kaç yıl daha yaşlandın, hepsi bu..
Benim senden sonra fazla hikayem olmadı.. Tamamıyla unutamadım tekstili.. Hem bilirsin, nostaljik tarafım da vardır.. Mevcut sevdalar güldürmediği zaman yüzümü hiç çekinmeden mutavazi yaratıcı anılara sığınıyorum.. Resimler, Desenler, insafsızca anlaşılmamış belgelenmiş hüzünler işte.. Hem ben o zamanki calışmalarımı, şimdiki işimden daha anlamlı buluyordum.. Bildiğin gibi asiliğim devam etmekte ve bu sizin düzene ısrarla uymuyorum.. Eskisi kadar kızmıyorum Tekstil cağmiyasına, Oysa sen, binbir zorlukla hayata geçirdiğimiz bu yaratıcı bilgi selini sırtından bıçakladın..
Hayallerim kanadı.. Ve, o günden sonra yüzümde hiç silinmeyecek bir sitem kaldı.. Tekstil Ruhum kırıldıkdan sonra da aleyhime çalıştın hep.. Başka yüzlerle sohbet ederken, Kim bilir kaç kez yine Tekstil konusunda yakalandım O kadar alışmıştı ki gözlerim Örgülere.. Kim bilir kaç kişiye adıyla seslendim.. Kim bilir kaç kalp kırdım Tekstilin aşk sevdası yüzünden..
Tekstile kızgın değilim artık.. Tüm günahlarının cezalandıracak çekecegler.. Ne Ticari ahlak yalanlarına, ne de ümitli günlerimin üzerine dökülen ihanet kırıntılarına inan aldırmıyorum, önemsemiyorum, o yaratıcı ruh kapısından çıktığım günden beri.. Ah bir de Tekstili ahlakını iyi hatırlayabilseydim.. çirkinliklerin içine o doyumsuz hatıraları da ekleyip öyle bitti.. Beni etkileyen bir kalıntın yok artık.. hiç özlemıyorum artık..Ve hayallerimi yıkan camiyayı hiçbir zaman affetmeyeceğim.. O günden sonra ağlamadım bir daha.. Aslında diğer taraftan Tekstile çok şey borçluyum.. Yaptığı her kahpelik kılavuzum oldu.. Daha dikkatli davranmaya başladım.. Daha sağlam adım attım yeterlimiydi bilmiyorum.. Gülüşlere kanmadım artık..
Tekstilde sunduğum sayısız şansı kimseye tanımadım ve tanımayacağım da.. Yalan sezdiğim yerde nokta koydum. Bağışlamıyorum Tekstili, defalarca bağışladığım gibi.. Hani derler ya, dünya küçük.. Oldu da bir yerde karşılaştık, Ne yapacaksın, Pişkinlik edip yine suratıma bakabilecek misin.. Yoksa, yere mi çarpacak bakışların.. Ellerinle mi kapatacaksın yüzünü, MERAK EDİYORUM.. Yada, kendini inanmadığın halde temize mi çıkaracaksın..??
HEYY GİDİ HEY TEKSTİL CAMİYASI bu satırlara rastladığında yada bir yerlerde duyduğunda ????
Biliyorum aynı Tas aynı Hamam devam edeceksin ezip geçeceksin..
05 - Kimseyi Değiştiremezsin Hayatta.
Ve kimse için de değişmemelisin. .
Kimliğini kaybettiğin an yaşamını ...çöpe attın demektir. İstemediğin sürece hiçbir şey için ödün vermeyeceksin hayatta. Gün gelir verecek bir şeyin kalmaz çünkü.
Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası senden istediği için değil. Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır.
Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle. Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil.
Herkesin gidebileceği bir yol vardır. Sen yeter ki yanında yer ayırmayı bil. Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin için…
Seninle gelmek isteyenleri yanına al. Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata. Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini. Hayat rahat insanlarla güzel. Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel....
04 - Binlerce Neden Var Yaşamak İçin
Binlerce nedenim var yaşamaya. Yenmek için her günkü umutsuzluğu, silkinmek için üzerimdeki uyuşukluktan koşmak için umudun ayak izinde ve “Merhaba” demek için yeni bir güne.Her sabah güneşi gördüğümüzde gülümseye biliyoruz. Ardından başlıyoruz yaşam duvarımızı örmeye. Hammaddesi sevgi olan harcımızın içine biraz umut, birazda gözyaşı katıyoruz. İyice karıştırıyoruz zaman havuzunda.
14 Haziran 2011 Salı
03 - ÖZGÜR ÖZDEMİR
Bugün günlerden bugün yorgun yatıp yorgun kalkıyoruz
sonra bir koşuşturma başlıyor çünkü
Ellerin senin değil ayakların beynin bedeninKiraliyoruz
Ellerin senin değil ayakların beynin bedeninKiraliyoruz
Hergün var olabilmek için sistemin icinde
üretebilmek için tüketemediklerimize
Bugün günlerden bugün
Günaydın HAYAT ....
Bugün günlerden bugün
Günaydın HAYAT ....
13 Haziran 2011 Pazartesi
02 - Mutluluğun Kokusu..
Dostum birden soruverdi; Bir insanın mutlu olduğu nasıl anlaşılır?
Şöyle düşünmüş olmalıyım; Bilmem gözlerinin parlaklığından, neşesinden, belki yüzüne vuran iç aydınlığından. Dostum hepsini kabul eden ama yeterli bulmayan bir el işareti yaptı;
Bunlar doğrudur. Mutluluk saklanamaz. Mutluluk insanın içinden sızar, bir yerlere girer, orayı değiştirir. Bir de kokusu vardır. Bilir misin mutluluk kokar… Mutluluğun kokusu mu? Doğrusu duymamıştım. Dostum anlayışla baktı; Doğrudur, duymamışsındır. İnsanlar pek fark etmezler. Oysa her ruh halinin kendine özgü bir kokusu vardır. Eğer insanlar koku duygularını kaybetmeselerdi, bunları da bilirlerdi. Ama birçok şey gibi bunu da kaybettiler…
Yani, önceden biliyorlar mıydı? Elbette, biliyorlardı. Bak hayvanların birbirleriyle iletişim kurmalarında koku nasıl önemli bir rol oynar... Evet, ama konuşamadıkları için... Dostum biraz sabırsız, sözümü kesti; İnsanlar konuştukları için artık kokuya gerek duymuyorlar değil mi? Şimdi sen bana insanların konuştuklarını mı söylüyorsun? Artık yanıt vermiyordum. Dinlemeyi sürdürdüm.
Dostum; Sen de biliyorsun ki insanlar gerçekte konuşmuyorlar. Konuşur gibi yapıyorlar. Öğrendikleri sözcükler var. Birbirlerine onları söylüyorlar. Gerçekte çok azı, çok az zaman için konuşuyor. Onlara da dikkat et, duygu sözcükleri yoktur. Birbirlerine söylemeleri gereken sözleri söylerler. Onun için de çoğunlukla birbirlerini dinlemezler. Gerçekte konuşmayan, gerçekte dinlemeyen insanlar iki önemli iletişim aracını da kaybettikleri için artık anlaşamıyorlar. Koku ve dokunma. İşte gerçek iletişimin iki yolu... İnsanlar ikisini de unuttu... Onu biraz kışkırtmayı denedim…
Şimdi insanların birbirlerini koklamalarını mı söylüyorsun?
Umutsuz ve kırgın bir bakışla baktı; Keşke ne dediğimi anlasalardı da söyleseydim. Koklamak, öyle incelikli bir duygudur ki, bugünün insanına öğretilmesi gerekir. Zavallı koku alma duygumuz. Öylesine kötü kokularla bozuldu ki, yeniden eğitilmesi gerekiyor.
Biliyor musun, insanlar insan kokusunu bile alamıyor. Bir kadının kokusu... Bir erkeğin kokusu... Çocuğun kokusu. Yaşlı insanın kokusu... Umudun kokusu. Bezginliğin kokusu. Hayata kırılmanın kokusu... Mutluluğun kokusu. İnsanlar bütün bunları unuttular. Dokunma da öyle insanlar bunu da unuttu. Bir elin el üstüne konması... Bir omuzun omuza dayanması... Bir sırtın sırta dayanması... Ayakların birbirine sarılması... Bedensel dokunma. Unuttuğumuz ne çok şey var...
Günümüz insanını savunmak istedim; Ama sözcükler var, yazı var. Belki o yüzden unutmuşuzdur…
Dostum biraz dalgınlaştı; Evet, yalanların aracı sözler, yalanların aracı yazılar. Bir türlü içimizden geleni söylemeyi, yazmayı bilemediğimiz için yalanlarımızın aracı olanlar. Beden yalan söylemez, dokunuşun yalan söylemez. Bunlar gerçekleri iletir. Sadece gerçekleri...
Ne yazık ki insanın kokusuna önem vermeyi bilmiyoruz. Sonra bir gün ‘mutluluğun kokusunu’ tanıyacaksınız. Tenin hafifçe pembeleştiğini göreceksiniz. Güneşin ilk ışıklarına eşlik eden tozpembedir bu. Mutluluğun biraz utangaç, biraz ürkek, biraz çekingen başlayan, ama sonra cesaretle yayılan, güç veren, kendini duyuran özel pembesi... Bu pembeliğin üzerine dikkatle bakacaksınız. Orada buğulu bir nemlenme göreceksiniz. Hep uçan, hep havaya karışan, hep yenilenen uçucu bir nemlenme. Görenlere;
"Sende bir şey var, âşıksın galiba" dedirten bir bahar tazeliği, filiz tadı... Yaklaşın o tene. Yaklaşın ve mutluluğun kokusunu duyun. Birbiriyle uyum içinde binlerce kokunun süzülmüş kokusunu duyun. Pembeden eflatuna, deniz mavisinden güneş sarısına değişen gökkuşağı renklerindeki özel kokuyu... İnsanı rahatlatan, dinlendiren, coşturan, kıpırdatan, susturan, konuşturan mutluluğun kokusunu duyun.
Dünyanın en güzel kokusu budur.
Bebeğin annesinden aldığı koku budur.
Annenin bebeğinden aldığı koku budur.
Seven insanın sevilen insandan aldığı koku budur.
Ama bu koku kendiliğinden olmuyor. Buna emek vermek gerekiyor. Sabahların, gecelerin, gün ışıklarının birbirine karışması gerekiyor. Umutsuz günlerde, umutlu günlerde birbirinin değerini bilmek gerekiyor.
Mutluluk kokusu dağlarda, ırmaklarda değil. Bu koku yalnız insanda... İnsanın insan da yarattığı koku bu... İnsanı insan kılmanın kokusu...
Sevginin kokusu. Güvenin kokusu.
İyi Ki Varsın" ın kokusu.
"Keşke şimdi yanımda olsaydın"ın kokusu.
"Seni Seviyorum” un kokusu.
"Beni seviyorum"un kokusu.
Bir gün mutluluğun kokusunu tanıyacaksınız.
O zaman daha da mutlu olacaksınız, biliyorum...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)